
Kuran’da Evrim Var mı?
Evrim teorisinin çok tartışılmasının sebebi, yaratılış konusunda dini anlatımlara karşı alternatif olarak sunulmasıdır. Son dönemlerde Kuran’da evrim yazıyor mu?, evrim kuran’la çeliÅŸir mi?, Kuran’da evrimi çürüten ayetler var mı?, evrim teorisi İslam ile çeliÅŸir mi? gibi sorular çok fazla sorulmaya baÅŸladı. Aslında bu sorulardan önce evrim teorisi bilime uygun mu diye sormak daha doÄŸru olur.
Evrim teorisi ile ilgili tartışmalarda karşılaşılan üç temel yaklaşım var:
- gurup: Evrimi adeta bir din gibi savunan, her şeyi ona bağlayan, açıklayamadığı durumlarda hayal ürünü hikayelere yada varsayımlara sarılan, bunu da beceremezse bir şekilde olmuş, şimdilik bilmiyoruz vs. gibi mazeretlere sığınanlar.
- gurup: Kesinlikle canlılığın hiç bir mekanizması, gelişimi ve işleyişinde evrimi kabul etmeyen görüş.
- gurup: Evrimin Allah’ın yaratma ÅŸekillerinden biri olabileceÄŸini ve bazı mekanizmaları açıklamak için kullanılabileceÄŸini düşünen ve kitle.
Evrim teorisinin inançlı insanlar tarafından kabul görmeyiÅŸinin ve tehlike olarak algılanmasının en büyük sebebi 1. gruptakilerin tutumudur. Evrime adeta bir ilah muamelesi yaparak çoÄŸu zaman gerçeklik dışına çıktıklarına ve varsayımlarını bilimin önüne aldıklarına sıkça ÅŸahit oluyoruz. Bu konularla ilgili itirazlar yaptığınızda ise özellikle ateistler tarafından ”cahil, bilim karşıtı, yobaz vs.” ithamlarla suçlanıyorsunuz. Sanki bir dini savunur yada bir tarikat mensubunun ÅŸeyhine toz kondurmama çabası gibi garip bir psikoloji ile agresifçe savunmaya geçiyorlar. Evrim teorisi ilk zamanlarından beri ateizmin en büyük propaganda aracı olmuÅŸtur ve ateistler tarafından adeta bir ilah muamelesi görmektedir.
Evrim teorisi ile ilgili yapılan çarpıtmalar, hayali kurgular ve söylenen yalanlar konusunda özel bir araştırma yapıp karşıt bir teori üretmenize gerek yok. Yeterli kanıtı bizzat evrimci bilim adamları veriyor zaten. Kuran evrimi yalanlıyor demeden, evrimi reddeden ayetler aramadan önce bunlara bakmak daha doğru olur.
Ne demek istediÄŸimi yerli evrimcilerden Profesör Ali DEMİRSOY‘un ”kalıtım ve evrim” isimli kitabından bazı alıntılar yaparak anlatmak istiyorum. Bu alıntılara internet ortamında da rastlamak mümkün. Evrimci Profesör Ali DEMİRSOY kalıtım ve evrim isimli kitabında hücrenin yaÅŸamsal mekanizmalarından biri olan sitocrom-c‘nin aminoasit dizilimi için şöyle diyor:
”bir sitokrom-c’nin dizilimini oluÅŸturmak için olasılık sıfır denecek kadar azdır. Yani canlılık eÄŸer belirli bir dizilimi gerektiriyorsa, bu tüm evrende bir defa oluÅŸacak kadar az olasılığa sahiptir, ya da oluÅŸumunda bizim tanımlayamayacağımız doÄŸaüstü güçler görev yapmıştır. Bu sonuncusunu kabul etmek bilimsel amaca uygun deÄŸildir. O halde birinci varsayımı irdelemek gerekir. Sitokrom-c’nin belirli bir amino asit dizilimini saÄŸlamak, bir maymunun daktiloda hiç yanlış yapmadan insanlık tarihini yazma olasılığı kadar azdır. (maymunun rastgele tuÅŸlara bastığını kabul ederek). kaynak :”kalıtım ve evrim, meteksan yayınları, ankara s. 61″
Evrimci Prof. Ali DEMİRSOY hücrenin sadece küçük bir bölümü olan sitocrom-c ile ilgili çok enteresan bir örnek veriyor: ”Rastgele tuÅŸlara basarak insanlık tarihi yazan maymun” Bu örnekle ilgili herhangi bir matematiksel olasılık hesabı vermiyor çünkü örnekten anlayacağımız gibi bu olasılık için imkansız denilebilir. Demirsoy açıklayamadığı bu yapı için iki seçenek sunuyor: tüm evrende bir defada oluÅŸacak kadar az olasılık veya doÄŸaüstü güç (bunun ne anlama geldiÄŸini bizim gibi ateistlerde çok iyi biliyor). İkinci seçenek genelde ateistlerin kullanmaktan çok korktuÄŸu o yasak kelimeyi barındırdığı için tercih edilmiyor. Yazar imkansız olan birinci seçeneÄŸi tercih ediyor ve ona da ”bilimsel yaklaşım” adını veriyor. Ne kadar ilginç!!! Bir tarafta ”imkansız” diÄŸer tarafta belgeli bir tasarım örneÄŸi ama imkansızı kabul etmek bilimsel yaklaşım oluyor.
Şimdi buradan sonrası daha da ilginç bir hal almaya başlıyor. Evrimci Profesör Ali DEMİRSOY bakın sözlerine nasıl devam ediyor:
”Bu durumda enzimlerin çok daha kısa molekül olarak ortaya çıktığını ve ancak belirli amino asitlerin belirli yerlerde bulunma zorunluluÄŸunun olduÄŸunu varsayarız.”
Soru basit ”Belirli amino asitlerin belirli yerlerde bulunma zorunluluÄŸu olduÄŸunu varsayarız” ne demek? Hem raslantısallığı savunup birde elinde hiç bir geçerli kanıt bulunmadan cansız aminoasitler için bir yerde bulunma zorunluluÄŸundan bahsetmek nasıl bir çeliÅŸki? Açıkça söylenen ÅŸu: burada hayal gücü devreye giriyor aminoasitlerin durması gereken yerleri biz belirliyoruz. Yani olasılık olarak ”imkansız” olan dizilimi hayali olarak siz kendi elinizle yapıyorsunuz ve bizzat sizin kafanızdan hayali bir ÅŸablon uydurmanızın adı ”bilimsel yaklaşım” oluyor yeter ki o yasak kelimeyi kullanmayın. Gerçek bilimin kalbinden hançerlendiÄŸi yerde iÅŸte burası.
Evrimci Profesör Ali DEMİRSOY’un kitabında yer alan ÅŸu bölümde çok ilginç:
”Evrimde açıklanması en zor olan kademelerden biri de bu ilkel canlılardan, nasıl olup da organelli ve karmaşık hücrelerin meydana geldiÄŸini bilimsel olarak açıklamaktır. Esasında bu iki form arasında gerçek bir geçiÅŸ formu da bulunamamıştır. Bir hücreliler ve çok hücreliler bu karmaşık yapıyı tümüyle taşırlar, herhangi bir ÅŸekilde daha basit yapılı organelleri olan ya da bunlardan birinin daha ilkel olduÄŸu bir gruba veya canlıya rastlanmamıştır. Yani taşınan organeller her haliyle geliÅŸmiÅŸtir. Basit ve ilkel formları yoktur.”
Yanlış anlamayın bu satırları evrim karşıtı biri yazmıyor. Evrim teorisinin üzerine inÅŸaa edildiÄŸi rastgele oluÅŸum, tesadüfler, bir canlının baÅŸka bir canlıya dönüşmesi gibi argümanların gerçekte palavra olduÄŸunu dolaylıda olsa söyleyen kiÅŸi ömrünü bu iÅŸe adamış evrimci bir profesör. Burada dikkat edilmesi gereken baÅŸka bir konuda geçiÅŸ formu bulunamayan bir dinozor yada baÅŸka herhangi geliÅŸmiÅŸ bir canlının fosili deÄŸil. DoÄŸada sayısız diyebileceÄŸimiz miktarda bulunan tek hücreli canlılardan bahsediliyor. Yani eÄŸer geçiÅŸ formları olsa bunların adeta ”fışkırması” gerekirdi. Yıllarını evrim araÅŸtırmalarına vermiÅŸ profesör seviyesindeki birinin ulaÅŸtığı sonuç ortada. Görüldüğü gibi Evrim teorisini eleÅŸtirmek için bizim tek satır yazmamıza bile gerek kalmıyor. Bu teorinin büyük oranda hayali kurgulardan oluÅŸtuÄŸunu anlamak için bizzat evrimcilerin yazdıkları fazlasıyla yeterli oluyor.
Benzer durumlara Evrim Teorisi ile ilgili çoğu tartışmada rastlamak mümkün. Örneğin doğada böcek ve amfibi türlerinde rastlanan metamorfozda bize anlatılan evrim masallarının en büyük düşmanı. Mesela kelebeğin yaşam döngüsü. Kelebek için hayatın en önemli iki evresi var. İlk dönem sürünerek ilerleyen genelde bitkilerin yaprakları ile beslenen pek de sevimli bulmadığımız tırtıl dönemi. İkincisi uçabilen ve adeta sanat eseri güzelliğindeki kelebek.
Peki doğada her gün milyonlarca kez tekrarlanan metamorfoz konusunda evrim teorisi bize ne anlatır? Cevap çok net: Hiç bir şey!
Yerli yada yabancı istediğiniz kaynağı araştırın metamorfoz konusunda yukarıda örneğini verdiğim hayal ürünü varsayımlardan, mantıksız laf kalabalığından başka hiç bir kaynak bulamazsınız.
Neden bulamayız peki? Bunu tırtıl-kelebek örneği en güzel şekilde açıklamaktadır: Pupa evresine giren tırtıl bir kapsül oluşturmakta ve kısa zaman sonra bu kapsülden kelebek çıkmaktadır. Peki gerçekte tırtılın kelebeğe dönüşmediğini aslında tırtılın bu pupa içerisinde iç organlarına kadar tamamen eriyerek sıvı haline geldiğini ve kelebeğinde bu sıvıdan oluştuğunu biliyor muydunuz? Tırtıl gerçek anlamda kendini yok etmektedir.
Bu durum Evrim Teorisinin klasik argümanları olan doğal seleksiyon, mutasyon vs. ile nasıl açıklanır? Bu canlı hayata kelebek olarak değil tırtıl olarak başladı. Bir pupa içerisine girip kendini yok eden canlı hangi tesadüfi olayla yada mutasyonla kelebek olmaya başladı? Tek bir hatanın bütün sistemi çökerteceği bu hassas mekanizma için sizce böyle bir ihtimal olabilir mi? Varsa eğer bu doğal seleksiyonu kim yaşadı? Tırtılın yaşamadığı ortada kelebek deseniz o da imkansız, çok saçma ama kelebekler bu seleksiyonu bitirip sonramı tırtıl olmaya başladılar? Yok öyleyse kelebek hayatına nerede başladı?
Yada yıllardır aÅŸina olduÄŸumuz ama gerçekte Evrim Teorisinin mantığına tamamen ters olan maymun yada daha güncel versiyonuyla ortak ata hikayelerinin bilimselliÄŸi nedir? Evrim teorisinde canlılık zayıfın elenerek güçlü olana dönüşümü olarak açıklanıyor. Peki bu mantıkla bakarsak maymun gibi doÄŸada yaÅŸamak için her türlü donanıma sahip, güçlü bir yaratıktan insan denilen tüysüz, maymuna kıyasla çok daha narin, yetiÅŸkinliÄŸe ulaÅŸması uzun süren bir canlıya dönüşümü nasıl açıklarız? Sadece alet kullanımını buna örnek vermek mantıklı mı? Kargaların maymunlara göre alet yapma ve kullanma becerilerinin daha üstün olduÄŸu bilimsel bir gerçek iken bu teori geçerli olabilir mi? Evrimciler sıklıkla maymun-insan dna ‘sının %98 oranında benzediÄŸini bir propaganda aracı olarak anlatırlar ama diÄŸer canlı türlerini hiç anlatmazlar. ÖrneÄŸin insanların fonksiyonel genlerinin %98 oranında farelerle benzerlik taşıdığından hiç bahsetmezler. Genel ortalamada köpekle bile %90 oranında genetik benzerlik vardır.
Peki gen havuzu evrim teorisi ile açıklanabilir mi? Bırakın yok olmayı çoğu canlı belli bir sayının altına düştüklerinde üreyen bireyler bulunsa dahi genetik olarak soyu tükenmiş kabul edilmektedir. Canlıları tek atadan kendiliğinden türemiş olarak anlatmak bu gerçek ortada iken mümkün mü? Yüzlerce bireyle bile çökebilen gen havuzu bir kaç canlı ile nasıl milyonlarca sayıya ulaşabilir?
Evrimcilerin sanki bir şey bulmuş gibi hevesle sarıldıkları ve bolcada üzerinde oynayıp gerçekleri çarpıttıkları bakteri-antibiyotik meseleside ayrı bir komedi. Bakterilerin antibiyotiklere direnç geliştirmesi evrim değil zaten genomlarında mevcut olan adaptasyon yeteneğidir. Soru basit: Antibiyotiklere direnç kazanan bakteri başka bir türe mi dönüşüyor? Yeni tür oldularsa bunların sınıfı nedir? Ne olarak adlandırılıyorlar?
Hangi antibiyotiğe direnç geliştirirse geliştirirsin bakteri gene bakteridir. Mesela biz kızamık, su çiçeği geçirip sonrasında bağışıklık kazandığımızda başka bir türe mi dönüşüyoruz? Yanlış ilaç kullanımı veya geçirdikleri hastalıklar sonucu antibiyotiklere direnç geliştiren çok sayıda insan var, bunlar için neden evrim geçirdi denilmiyor? Aslında normal insan mantığıyla bakabilenler için bakteri gibi mikroskobik bir canlının kısa zaman içinde koskoca ilaç sektörünü ve bilimadamlarını şaşkına çevirebilmesi evrimin değil akıllı tasarımın, ilahi kudretin göstergesidir. Adaptayon konusuna ayrıca dikkatinizi çekmek istiyorum evrim adı altında insanlara yutturulmaya çalışılan çoğu konu gerçekte sadece adaptasyondur.
Günümüzde bize evrim diye anlatılan çoğu şey zaten canlıların genomunda bulunan adaptasyon özelliğinden başka bir şey değil. Özellikle bir türün başka bir türe dönüşmesi gibi kurgularda evrim tamamen devre dışı kalıyor, varsayım veya hayali hikayelerden öteye gidemiyor. Evrim günümüzde aşırı abartılan ve üzerinde çok büyük ideolojik oyunlar oynanan bir araç haline gelmiştir.
Bu bilgiler ışığında evrim teorisine yapılacak en doğru yaklaşım nedir?
En baÅŸta evrimle her ÅŸeyi açıklama saçmalığına son verilmeli. Canlıların zaten genomunda bulunan adaptasyon yetenekleri evrim adı altında insanlara yutturulmaya çalışılmamalı. Canlıların baÅŸka bir türe kendiliÄŸinden dönüşmesi gibi uydurmaları bir yana bırakırsak bazı özelliklerin Allah’ın o canlının genomuna tanımladığı oranda adaptasyonla kazanılması mümkün olabilir.
Yalanlardan, uydurma kurgulardan arınmış gerçek bilimsel yaklaşım için yaratıcının eseri olan ”akıllı tasarım” kabul edilmek zorunda. Bu yaklaşım bilim adına da büyük katkı sunar. İnsanları hayal ürünü saçma varsayımlara inanmaya zorlayarak bu teorilere düşman etmek veya bilim adı altında komik duruma düşmektense ”akıllı tasarımı” kabul etmek en doÄŸrusudur.
Bilim dünyasında evrimin neden bu kadar yaygın olduÄŸu ile ilgili bir soru aklınıza gelebilir. Bunun cevabı içinde ”bilimadamları neden kovuldu” ( https://www.youtube.com/watch?v=7O_mwUqBlEA) isimli belgeseli izlemenizi tavsiye ederim. Bu belgesel gerçekte bilimadamları evrimi savunuyor mu yoksa buna mecbur mu bırakılıyor anlamamız için çok deÄŸerli bir çalışma.
Mülk 3-4: ”O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun? Sonra tekrar tekrar bak; bakışların âciz ve bitkin hâlde sana dönecektir.”
Hayırlı tefekkürler dilerim….